30 Nisan, 2017

Ahlakın Soykütüğü Üstüne | 2. B. | Suç, Kara Vicdan ve Benzerleri | 1

Pablo Picasso | Plaster Head And Arm | 1925
Söz verebilen bir hayvan yetiştirmek - insan açısından, bu, doğanın kendine yüklediği paradoksal bir görev değil mi? İnsanla ilgili gerçek bir sorun değil mi? Bu sorunun büyük ölçüde çözülmüş oluşu, karşıt kuvveti, unutkanlık kuvvetini tümüyle anlamış birine çok şaşırtıcı görünmelidir. Unutkanlık, yüzeysel olarak bakıldığında, sanılabileceği gibi, bir vis inertia[1] değildir: Aksine, etkin ve en kesin anlamıyla, yaşantısına sahip olduğumuz, yaşadığımız şeyleri kendine mal edip sindirirken bu sürece "ruha katma"[2] denilebilir. Onların çok azının bilincimizin içine girmesi olgusundan sorumlu olan bir ket vurma yetisidir; tıpkı, fiziksel beslenmeyi içeren, "bedene katına"[3] adlı bin yönlü süreçte olduğu gibi. Bilincin kapı ve pencerelerini bir süre için kapatması, birlikte ya da birbirlerine karşı çalışan hizmet organlarımızın yeraltı dünyasındaki çatışmalarından ve gürültüsünden uzakta kalması; bilincin, yeni şeylere yer açmak, her şeyin üstünde, daha soylu işlevler, görevler, düzenleme, önceden belirleme için [çünkü, organizmamız bir oligarşidir][4] biraz sessizliği, bir parça tabula rasa'sıdır,[5] - bir kapı bekçisi, ruh düzeninin, huzurun, etiketin koruyucusu gibi, unutkanlığın etkin amacı budur: Böylece, unutkanlık olmaksızın, mutluluğun, sevincin, umudun, gururun, şimdinin olmayacağı açıkça belirginleşiveriyor. Bu ket vurma aygıtının bozulup çalışmadığı biri, yerinde bir karşılaştırmayla [salt karşılaştırmadan öte bir şeydir, bu] hazımsız bir insana benzetilebilir - hiçbir şeye "hazır" olmayacaktır o... Bu, unutkan olmak zorunda kalıp unutmanın bir kuvvet, bir tür güçlü sağlık belirtisi oluşturduğu hayvan, kendini zıttına bir yetiyle, bir bellekle donatır, bellek yardımıyla da, belli durumlarda - yani söz vermenin gerçekleştirildiği durumlarda, unutkanlık askıya alınır: Bu, hiç de düpedüz bir bilinçte bir kez iz bırakmış izlenimlerden edilgen bir biçimde kendini kurtaramama; hiç de, bir kez rehin alınmış bir sözcükten dolayı, insanın bir kez daha başka şeylere "hazır" olamayacağı düpedüz bir hazımsızlık değildir; aksine, etkin bir kendini bunlardan kurtarmayı istememe, bir kez istenmiş bir şeyin sürekliliğini isteme, gerçek bir isteme belleğidir: Böylece, özgün "istiyorum", "bunu yapacağım" ile, istemenin gerçek boşaltılması, bunun aktı, bir tuhaf yeni şeyler, çevreler dünyası, hatta isteme aktlarının bile [bu uzun isteme, zincirini kırmaksızın] arasında bulunabilecektir. Ne de çok şeyi şart koşuyor, bu! Bu biçimde geleceğe, sahip çıkmak için, insan, öncelikle zorunlu olayları, rastgele olaylardan ayırmayı, nedensel düşünmeyi, sanki onlar şimdiye aitmiş gibi, çok uzakta olanları görüp öncelemeyi, kesinlikle amacının ne olduğunu, ona ulaşma araçlarını, genel olarak hesaplayıp tahmin edebilmeyi öğrenmelidir, - insanın kendisi her şeyden önce, tahmin edilebilir, düzenli, zorunlu olmalıdır, kendi hakkındaki tasarımlarında bile ve sonunda, söz veren birinin yaptığı gibi, kendi geleceğine kefil olabilmelidir. [s.65-66]

Friedrich Nietzsche | Ahlakın Soykütüğü Üstüne | Çeviri: Ahmet İnam | Say Yayınları | 160 s.

____________________
[1] Süredurum kuvveti, atâlet kuvveti, direngen kuvvet [Çev. n.]
[2] Einverseelung. [Çev. n.]
[3] Einverleibung. [Çev. n.]
[4] Takım erki, oligos ve arkhé'den azınlığın yönetimi. Azınlıktaki bir ekibin yönetimi. [Çev. n.]
[5] Düzleştirilmiş ya da silinmiş tablet. Bilincin dışarıdan gelecek izlenimleri almadan önceki boş ve tertemiz durumu. [Çev. n.]

0 yorum: